KADINLARDA CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

Cinsellik; cinsel bir varlık olarak insanın sadece bedensel değil; duygusal, düşünsel ve toplumsal bütünlüğünü sağlayan, kişilik gelişimi, iletişim ve sevginin paylaşımını olumlu yönde zenginleştiren ve arttıran sağlıklılık halidir.  Dünya Sağlık Örgütü ise cinsel sağlığı “cinsellikle ilgili olarak fiziksel, duygusal, mental ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali” olarak tanımlamaktadır.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi sağlıklı yaşamın önemli parçalarından biri olan cinsel sağlığın değerlendirilmesi de son derece önem arz etmektedir. Çünkü cinsel sağlık, genel sağlığın önemli bir bileşenidir ve cinsel işlev bozuklukları (CİB) toplumda sıklıkla karşılaşılan önemli sağlık sorunları arasındadır. CİB bazı hastalıkların ilk habercisi olabileceği gibi başka hastalık ve tedavilerin sonucu da olabilmektedir. Ayrıca travmaya maruz kalmak ve cerrahi girişim geçirmek cinsel fonksiyonları da olumsuz yönde etkileyebilir.
Cinsel işlev bozukluğunun evrensel olarak kabul gören bir tanımı yoktur. Masters ve Johnson cinsel işlev bozukluğunu insan cinsel yanıt döngüsünde tatminkar cinsel uyarılma ve/veya doyuma (orgazm) ulaşmada yetmezliğe yol açabilecek herhangi bir aksama olarak tanımlarlar. Yani cinsel yaşamından tatmin olmama ve bunun sürekli olması halidir.

TANI

CİB tanısı büyük ölçüde öyküye dayanır. Öykü alma süreci tanı için en önemli araç ve aynı zamanda tedavinin de başlangıcıdır.  CİB tedavisinde bilgilendirme önemli yer tutar; çoğu zaman öykü alma süreciyle iç içedir.
Bütün bu durumlarda öncelikle, cinsel yanıtı bozabilecek, cinsel soruna yol açabilecek sinirsel, damarsal ve anatomik bir nedeninin olup olmadığı tespit edilmelidir. Daha sonra algı-yargılama bozukluğu, duyusal motor değişliklikler, bağırsak-mesane idrar kaçırma, spastisite, tremor, halsizlik, anksiyete ve kronik ağrı gibi cinselliği dolaylı yoldan etkileyebilecek nedenler belirlenmelidir. Üçüncü sırada cerrahi girişim, kemoterapi, radyoterapi gibi etkiler gözden geçirilmedir. Son olarak, hastanın eşi, aile, sosyal ilişkiler geçmişi ele alınmalıdır. Mümkün olduğunca eşi de değerlendirme sürecine katılmalıdır.
Çoğu CİB tanısı öykü alma ile konulabilmekle beraber altta yatan etiyoloji açısından genel fizik muayene yapılmalıdır.
Kronik hastalık veya hormonal nedenler düşünülüyorsa açlık kan şekeri ve kolesterol düzeylerini  içeren temel biyokimyasal testler, testosteron, östrojen ve diğer hormonal tetkikler öykü ve muayene bulgularına göre yapılabilir.
Cinsel işlev bozuklukları toplumda sıktır: Erkeklerde cinsel işlev bozukluğu görülme sıklığı yaklaşık %31, kadınlarda ise %43’tür. Diğer bir deyişle, erişkin popülasyonun yaklaşık 1/3’ünde cinsel işlev bozukluğu olduğunu varsayabilir.
Tedavi sürecinde altta yatan organik sebep varsa öncelik organik sebebin çözülmesidir; eş zamanlı olarak cinsel bilgilendirme ve tedavi süreci de başlamalıdır. Eğer ilaca bağlı olduğu düşünülüyorsa ilaç veya doz değişikliği ile izlenmelidir. Altta yatan sebep alkol veya madde kullanımı ise kişi direkt olarak bağımlılık tedavisine yönlendirilmelidir; bağımlılık tedavisi gerçekleşmeden yapılacak girişimlerden sonuç almak mümkün olmayacaktır. Evlilik dinamiklerindeki sorun ön planda ise evlilik terapisi ve cinsel terapi eş zamanlı yürütülmelidir. Tam tanı konamayan veya kısa girişimlerle başarılı olmayacak cinsel sorunlar zaman kaybetmeden ilgili uzmanlara yönlendirilmelidir.

KADINDA CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

Kadın cinsel fonksiyon bozukluğu yaşa bağımlı, ilerleyici ve kadınların %30 – 50’sini ilgilendiren, yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir sorundur. Erkek cinsel fonksiyon bozukluğu konusundaki ilerlemelere karşın, kadın cinsel fonksiyonu hakkında iyi bir tanısal sınıflama sisteminin oluşturulamaması ve bu konuda sınırlı sayıda araştırma yapılması sonucunda, kadın cinsel fonksiyon nedenleri ve tedavisi tam olarak aydınlatılamamıştır.
Cinsel işlev bozukluğu yaşayan kadınların yalnızca %18’inin bunu hekimlerine dile getirdiği düşünüldüğünde, hekimin basit sorular ile bu konuyu sorgulaması oldukça önem kazanmaktadır
Ülkemizde kadın cinsel fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla kullanılan bir çok  ölçüm formları kullanılmaktadır. Kadın cinsel bozuklukları  parafililer, cinsel kimlik bozuklukları (Transseksüalite) ve  cinsel işlev bozuklukları olmak üzere üç ana gruptan oluşmaktadırlar.
Parafililer : temel olarak, bir kişinin cinsel açıdan uyarılabilmesi için, alışılmadık nesneler, eylemler ya da durumları içeren tekrarlayıcı ve yoğun cinsel dürtü, fantezi ve davranışlara gereksinim duyması ile ortaya çıkan bozukluklardır. Bu bozukluklar egzibisyonizm (teşhircilik), fetişizm (yalnızca belirli nesnelerle uyarılabilme), frötterizm (sürtünmecilik), pedofili (küçük yaştaki çocuklara yönelik cinsel ilgi) olarak sayılabilir.
Cinsel kimlik bozuklukları (Transseksüalite) : Kişinin kendi biyolojik cinsiyetinden duyduğu kalıcı rahatsızlık duygusu ile karakterizedir. Kişi, çocukluk çağından itibaren kendi cinsel organlarını reddeder, karşı cinsin cinsel kimliğine uygun tutum, davranış ve rolleri benimser. Karşı cins gibi giyinmek, oynamak, davranmak ister. Israrla, cinsiyetini kalıcı olarak değiştirmek ister. Transseksüel olgular, adeta, yanlış bir bedenin içine hapsedilmiş gibidirler.
Cinsel işlev bozukluğu : insandaki cinsel yanıt döngüsünün istek, uyarılma ve orgazm evrelerindeki fizyolojik süreçlerden birinde oluşan aksamalardan kaynaklanan bozukluklar olarak tanımlanmaktadır. CİB, ABD’de %43 olarak belirlenmiş olmasına karşın , İngiltere’de %33, İzlanda’da ise %22 olduğu belirtilmiştir. Mısır’da kadınların %68,9’unda, İran’da yapılan çalışmaya katılan kadınların %31,5’inde CİB olduğu belirlenmiştir.
Hipoaktif cinsel istek bozukluğu (HSDD) : Cinsel fantezi / düşüncelerin sürekli ve tekrarlayıcı eksikliği / yokluğu olarak tanımlanmaktadır. Eş ile uyumsuzluk, çekiciliğin kaybı, cinsel travma ve şiddet uygulaması, depresyon gibi psikolojik durumlara bağlı olarak gelişebileceği gibi hormonal yetersizlik, kronik hastalıklar, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, kullanılan ilaçlar, tıbbi ve cerrahi durumlar gibi fizyolojik sorunlar nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir.
Kadınların %33,4’ünün cinsel istekte azalma deneyimlediği belirlenmiştir.
Ülkemizdeki kadınların %48,3’ünde azalmış cinsel istek bozukluğu olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca antihipertansif ve antidepresan ilaç alan hastaların cinsel istekte azalma şikâyetlerinin arttığı saptanmıştır.
Flibanserin (Addyi), kadın cinsel disfonksiyon tedavisinde kullanılan bir  ilaç olup,  cinsel isteği arttırdığı, stresi azalttığı ve tatmin edici cinsel aktivite sayısını arttırdığını göstermiştir.
Cinsel tiksinti bozukluğu : kalıcı veya tekrarlayıcı olarak bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma olarak tanımlanmaktadır. Bu tip bozukluk genellikle fiziksel veya cinsel istismar ve çocukluk çağı travmaları ile ortaya çıkmaktadır. Cinsel tiksinti bozukluğu sık rastlanan bir bozukluk değildir. Ancak toplumdaki görülme sıklığının bu kadar az olup olmadığı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır.

KADINDA CİNSEL UYARILMA BOZUKLUKLARI

Cinsel uyarılma bozuklukları “sürekli ya da yineleyici olarak cinsel uyarının yeterli bir ıslanma ve kabarma tepkisini sağlayamaması ya da cinsel etkinlik bitene dek bu durumu sürdürememe” olarak tanımlanmıştır.

KADINDA ORGAZM BOZUKLUĞU

Kadında orgazm bozukluğu “yeterli bir cinsel uyarı ve uyarılma fazını takiben orgazma erişmenin sürekli veya tekrarlayıcı olarak güç olması, gecikmesi ya da olmaması ve bu durumun kişisel ıstıraba veya kişiler arası ilişkilerde bozulmaya neden olması hali’’ olarak tanımlanmaktadır
Cinsel birleşme ile orgazm olamama kadınlar arasında çok yaygın görülür. Birçok araştırmada cinsel sorun nedeniyle başvurmamış kadınların %40-60 kadarının orgazm olamadıkları saptanmıştır.
Orgazm olamamak bu kadar yaygın olmasına karşılık bu nedenle tedaviye başvuru oranı yüksek değildir. Ülkemizde kadınlar cinsel haz alma ve doyuma ulaşmayı kendileri açısından çok önemsemezler. Eğer cinsel birleşme olabiliyorsa ve erkek açısından bir memnuniyetsizlik yoksa kadınlar da bir sorun yokmuş gibi davranmayı, hatta orgazm olabiliyormuş gibi taklit etmeyi tercih edebilmektedirler.

CİNSEL AĞRI BOZUKLUKLARI

Disparoni: 
Cinsel ilişki ile ilişkili, sürekli ve tekrarlayıcı genital ağrı olarak tanımlanmaktadır. Hayatları boyunca kadınların yaklaşık 2/3’sinde disparoni görüldüğü tahmin edilmektedir.
Genitopelvik ağrı/penetrasyon bozukluğunda kullanılan mevcut yöntemler arasında ilaçlar, pelvik taban fizyoterapisi (reverse Kegel, biofeedback), ağrıyı azaltacak çeşitli pozisyonlar, cinsel ve psikolojik sorunlar için terapiler (çift terapisi, psikoterapi, cinsel terapi) yer almaktadır.
Vajinismus:
Vajinismus, cinsel ilişki denendiğinde vajinanın dış 1/3‟ini çevreleyen perineal kaslarda yineleyici ya da sürekli bir biçimde istemsiz kasılmalar olmasıdır. Vaginismus,  görülme sıklığı %5–17 arasındadır. Vaginismusun etiyolojisi net olarak bilinmemektedir; ancak cinsel taciz öyküsü, ilk koitus ile ilişkili korkular (ağrı, kanama, yırtılma, penisin çok büyük olması, penisin çok küçük olması, gebelik korkusu) görülebilmektedir. Vaginismus tedavisinde, progresif vaginal dilatasyon, fizik tedavi yöntemleri, cinsel terapi, psikoterapi ve hipnoterapi kullanılmaktadır.
Termoablatif fraksiyone CO2 lazer tedavisi semptomatik vulvar/vaginal atrofide kullanılmaya başlanmıştır; ancak vaginal atrofide kullanımı nispeten yeni bir alandır.
Sonuç olarak  cinsel işlev bozuklukları toplumda sık rastlanan bir sağlık sorunudur. Birçok kronik hastalık ve tedavileri ile ilişkilidir.  Hekim cinselliği genel sağlığın bir parçası olarak algılamalı, hastasının danışabilmesi için uygun zemini yaratmalıdır.  CİB tedavisinde hasta eğitimi ve yanlış inançların düzeltilmesi önemlidir.
Menü
Call Now Button
WeCreativez WhatsApp Support
Sormak istediğiniz her konuda bize danışabilirsiniz... Asistan Yavuz Savaş
👋 Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim ?